Bu Soluk Mavi Noktada Çirkin Bir Kuş İçin de Yer Var mı?
Voyager gibi gelişmiş uydu-teleskopların uzayın derinliklerinden gönderdiği fotoğraflarda minicik soluk mavi bir noktadan ibaretmiş gibi görünen dünyamız giderek daha da küçülüyor. Nüfusumuz şu anda 9 milyar sınırına dayandı. Dünyanın doğal kaynaklarının ancak 6 milyar insan için yeterli olduğu düşünülüyor. Yani şimdiden gezegenimizin doluluk oranının %150 olduğunu söyleyebiliriz. En popüler konaklama tesislerini bile kıskandıracak bir talep. Çin’in bölgesel bir güç olmaktan sıyrılıp küresel bir aktör olmaya yöneldiği 1990’ların sonunda, eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, Alman maliye bakanlarından biri şöyle bir laf etmişti: “Eğer ortalama bir Çin vatandaşı ortalama bir Alman vatandaşı gibi yaşamak istiyorsa bize 5 tane daha dünya lazım”. Tabii takdir edersiniz ki bugünden yarına uzayın derinliklerinde 5 tane daha soluk mavi nokta bulmamız şimdilik hayal. Ama yine de bu yöndeki çabalar arttı. Mars gezegenine indirilen araştırma uyduları sebepsiz değil. Belki dünyanın uydusu olan Ay ve uzay boşluğuna yerleştirilecek olan yapay şehirler diğer seçenekler olabilir. Doğanın kanunu odur ki bir türü besleyen kaynaklar tükenmeye yüz tuttuğunda ilk zarar görenler “en güçsüzler” olur. Yani toplumun tabanındakiler. Örneğin biz insanlar için konuşacak olursak; yoksullar, fiziksel ve zihinsel engelliler, yaşlılar, çocuklar ve kadınlar gibi. Ama eğer türler arasında bir rekabet söz konusuysa bu durumda dezavantajlı tür yada türler yeryüzünden tamamen silinebilir. Hepimiz gayet iyi biliyoruz ki Homo sapiens yani Türkçesiyle “Düşünen İnsan” son derece türcü bir canlı ve bitmez tükenmez ihtiyaçlarını karşılamak için varoluşundan bu yana diğer pek çok türün yeryüzünden silinip gitmesini hiç umursamadı. Tüm bu yazdıklarımı bir sonuca bağlamak gerekirse eğer; dünyamızı yakın gelecekte muhtemelen daha büyük salgınlar, savaşlar, kıtlıklar ve beraber yaşadığımız diğer türlerin hiç birini düşünmeksizin doğal kaynakların tamamını tüketmek isteyeceğimiz bir dönem bekliyor. Peki acaba böyle bir ortamda hayatta kalmak için sıradan, çirkin bir kuşun ne kadar şansı olabilir?
Gerenticus eremita yani Türkçesiyle “kelaynak” dünyanın en nadir kuş türlerinden biri ve bir zarafet abidesi de sayılmaz. IUCN* Kırmızı Listesinde son birkaç yıldır “nesli kritik düzeyde tehlike altındaki tür” kategorisinden “nesli tehlike altındaki tür” kategorisine geçirilmiş olsa da doğadaki yabani bireyler için işler uzun süredir hiç de iyi gitmiyor. Bir zamanlar Ortadoğu, Kuzey Afrika, Güney ve Orta Avrupa’da üreyen ve Moritanya, Senegal, Arap yarımadası, Etiyopya gibi ülkelerde kışlayan bu tür günümüzde sadece Fas’ın Atlantik okyanusu kıyısındaki dağlarda ve ülkemizde Birecik’te bulunuyor. Kelaynak aslında genetik açıdan son derece özel bir tür. İbis ve kaşıkgaga türlerini içeren Threskiornithidae ailesi içerisinde sadece 2 farklı Gerenticus türü var. Bunlar kuzey yarımkürede üreyen ve bizim kısaca kelaynak dediğimiz Northern bald ibis (Gerenticus eremita) ve güney yarımkürede üreyen Southern bald ibis (Gerenticus calvus). Bu iki tür, ailenin diğer tüm üyelerinden temelde yüz ve başlarının tüysüz olmasıyla ayrılıyor. Araştırıcılar Fas’ta yaşayan kelaynaklar için “Batı Popülasyonu”, Birecik’te yaşayan popülasyon için de “Doğu Popülasyonu” terimini kullanıyor. Henüz üzerinde uzlaşılmış olmasa da Fas ve Birecik popülasyonlarının farklı alttürler olarak kabul edilebileceği konusunda da görüşler var. Zira bu iki popülasyon arasında örneğin gaga uzunluğu gibi konularda bazı morfolojik farklılıklar mevcut. Ama asıl önemlisi Batı popülasyonu göç etmeyen yerleşik bir popülasyon. Yani Doğu popülasyonundaki kuşlar gibi bir göç içgüdüleri yok. Bu da Fas’taki kuşları Birecik’teki kuşlara göre daha korunaklı kılıyor. 2018 yılı verilerine göre tüm dünyada Batı ve Doğu popülasyonlarına ait kuşların sayısı, hayvanat bahçelerindekiler de dahil olmak üzere, toplam 3950 civarında. Bu sayı özellikle hayvanat bahçelerinde tutulan kuşlar için son birkaç yılda belki biraz daha artmış olabilir. Ancak daha önemli olan nokta şu ki söz konusu 3950 kuşun sadece 265 tanesi Doğu popülasyonuna ait ve bunların 263 tanesi Birecik’te bulunuyor. Kalan 2 tanesinin ise Suriye’de olduğu değerlendiriliyor ancak tabii ki Suriye’de yaşanan iç savaş nedeniyle şu anda bunu bilebilmek imkansız. Birecik’te yarı tutsak şartlarda tutulan kuşların güçlü bir göç içgüdüleri var ve her yıl temmuz ayında kuşlar yeniden kafeslere alınmadan önce içlerinden bazıları ortadan kayboluyor. Bunlar olasılıkla güneye doğru göç yolculuğuna başlıyor. Aslında Suriye’deki popülasyonu besleyen de bu kuşlar. Tüm dünyaya yayılmış hayvanat bahçelerinde hatırı sayılır sayıda tutsak kelaynak var. Yaklaşık olarak 3000 birey civarında. Ancak Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Avusturya, İsrail gibi ülkelerdeki bu kuşların tamamı genetik olarak Batı Popülasyonuna ait. Hiçbir hayvanat bahçesinde Doğu popülasyonuna ait birey bulunmuyor. Bu nedenle son yıllarda türü kurtarmak için doğaya yerleştirme faaliyetlerinin hız kazanmasına paralel olarak Batı popülasyonuna ait kuşların Doğu popülasyonunu desteklemek adına, bilerek yada yanlışlıkla, kullanılması gibi bir tehlike de söz konusu. Bu özellikle üzerinde durulması gereken bir nokta. Zira böyle bir durum Birecik’teki kuşların göç içgüdülerini kaybetmesine ve uzun vadede Doğu popülasyonundaki kuşların doğaya yeniden kazandırılmasına engel olabilir.
Türün Cumhuriyet Türkiye’sindeki durumuna baktığımızda; kelaynakların aslında 1900’lü yılların ilk yarısında güney doğu Anadolu bölgesinde yaygın olarak bulunduğunu görüyoruz. Bunun dışında 19. yy’da Osmanlı’dan koparılarak İngiliz, Fransız hakimiyetine giren, türün yaygın olarak bulunduğu ve/veya göç rotası üzerinde bulunan Irak, Suriye, Lübnan, Filistin, Mısır gibi ülkelerde de sömürge yönetiminin etkisiyle ortaya çıkan çevresel tahribat ve tabii ki bitmez tükenmez silahlı mücadeleler diğer pek çok tür gibi kelaynak popülasyonuna da büyük zarar verdi. Her yıl göç yolculuğundan gitgide daha az sayıda kuş geri dönmeye başladı ve Birecik’teki popülasyon eridi. Ülkemizde ve bölgenin diğer ülkelerinde 1950’lerde başlayan kimyasal ilaçlarla zirai mücadele faaliyeti ise türe nihai darbeyi vurdu. 1973 yılına gelindiğinde Birecik’te yalnızca 23 çift kelaynak kalmıştı. Bu tarihte, The Ornithological Society of Turkey üyesi olan Udo Hirsch World Wildlife Found (WWF) desteğiyle Birecik’te bir koruma programının başlatılmasına önayak oldu. O yıl 23 kelaynak yuvasında 80 yumurta sayıldı ancak bu yumurtalardan çıkan yavruların yalnızca 21 tanesi erişkinliğe ulaşabildi. Bunun temel nedeni yuvaların bulunduğu yamaçtan aşağıya dökülen taş ve kaya parçalarıydı. Bu nedenle Manyas Kuş Cennetinde tepeli pelikanların üremesi için yapılan platformlara benzer, ahşap malzemelerden yapay yuvaların yapılmasına karar verildi. Ancak yine de takip eden yıllarda türün sayısında ciddi bir artış kaydedilemedi. Bir kısmı 1967 yılında kurulan The Ornithological Society of Turkey’in üyesi olan ve bu süreç içerisinde yöredeki kelaynakların durumu hakkında farkındalık geliştiren 13 kişinin girişimiyle 4 Mart 1975 tarihinde Türkiye Doğal Hayatı Koruma Derneği kuruldu. Kurucular arasında Türkiye’nin en önemli kuş ressamı olan Salih Acar ve eşi Belkıs Acar, kuruluşunda The Ornithological Society of Turkey’in Ankara’daki Ulusal Biriminin sekreteryasını yürütmüş olan Tansu Gürpınar ve Sait Sermet’i sayabiliriz. Dernek ilk faaliyeti olarak, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ve WWF ile birlikte, Birecik’teki kelaynakların korunmasına yönelik bir proje yürütmek kararı aldı. Tür hakkındaki farkındalığı arttırmak amacıyla bazı kültürel etkinlikler planlandı. Bu amaçla İstanbul’da Salih-Belkıs Acar’ın çabaları ve Redhouse basım evinin katkılarıyla kelaynak fotoğraf, resim ve grafiklerinden oluşan bir sergi açıldı. Sergiyi 30 günde yaklaşık 100 bin kişi gezdi. Eserler daha sonra sergilenmek üzere Mersin-Tarsus’a ve oradan da 17 Şubat’ta Birecik’e getirildi. Göçten dönen kuşların Birecik’teki yuva alanına ulaştıkları ilk gün 1972 yılından itibaren ilçede Kelaynak Festivali olarak kutlanmaya başlamıştı. Kayıtlardan 1975 yılındaki festivalin 20 Şubat’ta başladığını görüyoruz. Bu Festival sırasında kelaynakların yuvalama alanının altında bulunan ve kuşların uçuş yolunu kapayan evin sahibinden çatının alçaltılması için söz alındı ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğünce yuva alanını koruması için bir bekçi görevlendirildi. Sergi daha sonra İzmir ve Ankara’da da açıldı.
Gösterilen bu çabalara rağmen türün sayısında ciddi bir artış elde edilemedi. Bunun üzerine Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü 1977 yılında Birecik’in 3 km kuzeyinde bir üretme istasyonu kurmaya karar verdi. 1977-1989 yılları arasında toplam 41 kuş yakalanarak bu üretme istasyonuna alındı. Doğada da yaklaşık olarak bu sayıda kuş bırakıldı. Üretme istasyonuna alınan kuşlar başlangıçta tüm yıl boyunca kafeslerde tutuldu. Ancak daha sonraki yıllarda bundan vazgeçildi ve şubat-temmuz ayları arasında kafeslerin kapıları açılarak kuşlar doğaya bırakılmaya başlandı. Zaman zaman dalgalanmalar olsa da yapılan düzenli yemlemeyle beraber yıllar içinde kuşların sayısında ciddi bir toparlanma oluştu ve kuşların sayısı 2020 yılı itibariyle 285’e kadar ulaştı. Nedendir bilinmez konuyla ilgili olarak okuduğum kaynaklarda yabancı araştırıcılar Suriye Palmyra’daki çok az sayıdaki bireye özel bir önem atfediyor. Aslında hayatın akışına bakıldığında bu popülasyonun Birecik popülasyonundaki kuşlar tarafından beslendiği son derece açık. 2002 yılında tesadüfen fark edildikten sonra izlenmeye başlanan Palmyra’daki toplam kuş sayısı 2012 yılında, 3 adet yuvadaki yetişkin ve yavrular dahil, sadece 10 bireyken bu sayı istikrarlı bir şekilde azalarak 2014 yılında 1 bireye kadar düştü. 2015 yılı ve sonrasında ise bölgeden hiç kayıt yok maalesef. Tabii bunda bölgeyi etkileyen iç savaşın rolü büyük. Sonuç olarak bugün kelaynak Doğu popülasyonundan elimizde sadece Birecik’teki bir avuç kuş var. Kanaatimce bu kuşlar bu türün geleceği için altın değerinde ve her ne kadar bazı aleyhte görüşler olsa da, türü korumak adına ben şu andaki yaklaşım dışında bir seçenek göremiyorum. Zira bu kuşların çok uzun bir göç rotası var ve bu rota özellikle son 100 yıldır istikrarlı bir şekilde silahlı çatışmaların odağı olan pek çok ülkeyi içeriyor.
Gerçekçi olmak gerekirse sınıraşan uzun göç yollarına sahip kuş türlerinin gelecekleri şu anda oldukça belirsiz. Örneğin incegagalı kervan çulluğu (Numenius tenuirostris) bu mücadeleyi kaybetti ve ne yazık ki nesli tükendi. Bu türün şanssızlığı biraz da doğa koruma çabalarının henüz emeklemeye başladığı ve toplumsal bilincin zayıf olduğu bir dönemde böyle bir sonla karşılaşmış olması. Kaşıkgagalı kumkuşu (Calidris pygmaea) ile sürmeli kızkuşu (Vanellus gregarius) türleri için de benzer tehlikeler söz konusu. Ancak doğa koruma kuruluşlarının yürüttüğü uluslararası işbirliği projeleri ve toplumlar nezdinde arttırdıkları farkındalık söz konusu türleri şimdilik kurtarmış görünüyor. Bu türlerle ilgili olarak yürütülen kurtarma çalışmalarının hikayelerini daha önce yine Birdpx.com Blog bölümü için kaleme almıştım. Merak edenler o yazılarımdan detaylara ulaşabilirler. Son söz olarak kelaynakların korunması için yaklaşık 50 yıldır çaba sarf eden herkese emekleri için teşekkür etmek isterim. Hiç şüphesiz ki eğer bu insanların özverili çabaları olmasaydı Birecik’teki kuşların sonu da Suriye’dekilerden farklı olmazdı. Umarım insanlık olarak bu zor zamanları aşıp bu güzel türü hayatta tutabiliriz. Hep beraber daha güzel günler görebilmek dileğiyle.
Mehmet Ali Demiral
Yazının içeriği için kaynak olarak internet ortamındaki paylaşıma açık bilgi ve verilerden yararlanılmıştır.
Görsel: Salih Acar
*International Union for Conservation of Nature
Son Bloglar
- Göç 1500
- Bu Soluk Mavi Noktada Çirkin Bir Kuş İçin de Yer Var mı? 1877
- Türkiye Ornitoloji Cemiyeti 1726
- Nadirat Peşindeyiz! 818
- Ne Varsa Kısmetinde O Çıkar Kaşığında 1088
- Bir Kadife Hikaye 1200
- Sürmelinin İzinde 1047
- Rüzgar gibi geçti 1149
- Yakalı Toyun Hatırlattıkları 1212
- Yaz Tatillerimin Tatlı Mırıltısı 1612
- Çiğdeci ve İstilacı Tür Kavramı 2370
- Kraliçe Elenora’nın Doğanı 1259
- Kuş Fotoğrafçılığının Etik Kuralları 1538
- Bulgaristan’da çok kısa bir kuş gözlem gezisi 816
- Tavşancıl (Aquila fasciata)’da eşeysel farklılık 821